22 Ekim 2020 Perşembe

Yaşayan Efsane 9 Bölüm

Kelime Sayısı:777

9 Bölüm

 

Uyanan Güç

 

    Kadran oradan uzaklaşıyordu, yeterince hızlı değildi ve kaçamadı da askerler onu kısa sürede ele geçirmişler ve ona diz çöktürmüşlerdi. Magran, Gereko, Karti ve Xitrus ise Borlayı tutuyorlardı.  Bir fırsatını bulup kaçmalıydı.  Bierta kendisine yapılan saldırılardan kaçmaya çalışıyor her seferinde bir saldırıyı savuşturmak zorunda kalıyor kendisine kurulmuş çemberden uzaklaşamıyordu. Gereko ‘’Ne duruyorsunuz hemen boğazını kesin!’’ demişti. Borla sürekli saldırı yiyerek gerçek gücünü kullanamıyordu. Çocuğu tutan askerler onun el ve ayaklarına hâkim olmuştu asker kılıcı çekmişti. Borla elinde kalan son hayata tutunma amacındaydı. O sırada asker yere düştü, kalabalığın ortasına nereden geldiği belli olmayan bir kişi saniyeler içinde üç kişiyi doğramıştı. Kılıcını havaya kaldırdı.

 

‘’Ya ölüm ya zafer! Efendi Borla. Ben buradayım emrinizdeyim. Size hizmet benim görevim Yüce Borla.’’ Dedi. Borla bir an olsun umutsuzluğa düşmemişti sesi duyunca kahkaha attı, herkes gardını düşürdüğünde o kılıcına daha sıkı sarıldı. ‘’Başaran’’ diye mırıldandı. Borla yüksek sesle ‘’Sonuçları ne olursa olsun o yaşamalı’’ dedi. Başaran çocuğu askerlerin elinden aldığı gibi sırtına almıştı. Çocuk şaşırmış hayretler içinde kalmıştı, ölmesini ve yaşamasını isteyenler vardı. Yaptığının bir suç olduğunu biliyordu ama hiç tanımadığı adamların kendi canı pahasına onu korumasını anlayamıyordu. Hayatında üvey babasından başka kimse ona değer vermemişti. Kendisini bildi bileli sokak piçi olarak anılıyordu.  ‘’Neden? Neden ben?’’ diye söylendi.  Bierta ‘’Bu şehri terk edin’’ dedi.

 

    Başaran başıyla onayladı, Gereko o sırada hamle yaptı. Bierta onun hamlelerinden kurtulmaya çalışıyordu. Gereko oldukça iyi saldırılar düzenliyor irade gücünün sınırını kullanmaya başlıyordu. Onun her vuruşunda kılıçlar kızışıyor çıkan enerji yakınlardaki binaları yerle bir ediyordu. Diğerleri Gereko’nun işareti ile Başaran’ın peşinden gitmişti.  Daha birkaç bina şimdiden yerle bir olmuş etrafı toz duman bulutu kaplıyordu.  Toz bulutu dövüşü kesmişti, gökyüzünü yavaş yavaş kararıyordu. Gereko ‘’Borla gerçek yüzünü gösteriyor’’ diye mırıldandı. Gereko artık onu göremiyordu. Yıkılan binalardan gelen tozlar araya girmişti şimdide gökyüzü kararıyordu. Avcı iken av durumuna düşmüştü. En ufak bir ses bile duymuyordu. Gereko etrafına dikkatlice bakıyordu. Yapabileceği en ufak bir hata Borla tarafından öldürülmesine sebep olabilirdi. Avantaj Bierta’ya geçmişti. Bu avantajı Borla kullanmak istemedi, onun dövüşmekten daha önemli işi vardı. Hayatı boyunca bir adet fazladan yüce savaşçı öldürmek onun için pek çekici gelmiyordu, aynı şeyi diğer taraf için söylemek imkansızdı. Oradan uzaklaştı ve çocuğun peşine düştü. Şehir ayaktaydı Başaran’ın peşinde birçok kişi vardı. Ona güveniyordu fakat o bile bunun altından kalkamayabilirdi. Gereko halen onun orada olduğu sanıp aramaya devam ederken o çoktan uzaklaşmıştı.

 

     Nereye gittiklerine dahil bir fikri yoktu. Karanlık gücünü henüz kullanmadığını düşünse de havada tozların bir kısmı kara olmuştu.  Bierta ilerlemeye başladığında şehirde çanlar çalınmaya başlamıştı. Şehir boşaltılıyordu sanki şehrin başına ne geleceğini biliyorlar gibi.  Başaran ve çocuk birlikte kaçıyorlardı fakat askerler her taraftaydı, kısa sürede neredeyse bütün köşe başları tutulmuştu. Onu zamanında bir eve sokup kendi üzerini ve çocuğun üzerini değiştirmeyi başarmıştı. Şehir boşaltılırken kaçma şansı olabilirdi. Uzun yıllar sonra kendisine verilen bu görevi başarısızla sonuçlandırmak istemiyordu gerçi başarısızla sonuçlandırdığı hiçbir görev olmamıştı ama bu farklı olduğunu hissediyordu.  Bu kadar askerin ve savaş konseyinin üyeleri arasından sıyrılmak uzun zamandır yaşamadığı macera olacaktı. Çocuk sorular sorsa da ona çok nadir cevap veriyor onun sorduklarını kendisi bile cevabını bilmiyordu. Evden dışarıya çıkmadan önce çocuk ‘’Kaçabilecek miyiz her yer asker?’’ diye sordu. Başaran

 

‘’Daha önce de bu kadar asker peşime düşmüştü kaçmayı başarmıştım ama bu durum biraz farklı hiç bu kadar savaş konseyini peşime taktığımı hatırlamıyorum belki de yapmışımdır hafızam beni yanıltıyor hadi dışarıya çıkalım burada yeterince saklandık dışarıya insanlar var onlardan faydalanıp bu şehirden kaçabiliriz. ‘’ dedi.  Borla’yı düşünüyordu nasıl olsa kendisini bulurdu. Dışarıya çıktılar kalabalığa karıştılar, kalabalığın olduğu yerlerden ilerlemeden uzaklaşamazlardı.  Askerler halkın arasına sızmışlardı onları kontrol ediyorlardı. ‘’Şehirden giriş çıkışları sıkıca tutmuşlardır.’’ Diye mırıldandı.  Başaran kalabalığı kullanarak hiçbir şüpheye mahal vermeden çıkış kapısına yönelmişti fakat gördükleri biraz moralini bozmuştu. Şehirden insanların tek tek çıkmalarına izin veriyorlar ve iyice inceliyorlardı.  Başaran

 

‘’Bu durumda kesin yakalanırız. Yakalanmak bütün savaş konseyini ve askerleri peşimize takmak demek bu iyi bir şey değil’’ dedi. Başaran çocuğun elini tutup geriye döndü.  Kalabalığın olmadığı ara sokaklardan bir tanesine girdiler. Başaran çok geçmeden mazgal bulmuştu. Mazgalı kaldırıp kenara koydu. İçeriye atmaya hazırlanırken arkasında kapının birden açılması ile ileriye doğru düştü ve askerler açılan kapıdan dışarıya çıktı. ‘’Kaçakları yakaladık!’’ diye bağırdılar. Askerler çocuğu hemen kaptılar.  Askerler ‘’Belediye binasına götürün’’ dedi. ‘’Peki bunu ne yapalım?’’ diye sordu. ‘’Öldürün!’’ dedi. Askerler birkaçı ona kılıç sokmak istedi. Başaran arkasındaki kapıya tekmeyi attı. Tekmesini kilide getirdiği için kapı açılmıştı, geriye doğru yuvarlandı çocuğu götürüyorlardı. ‘’Bu iyi olmadı’’ dedi. Askerler içeriye girdiler. Başaran hemen perdenin olduğu yere koşup pencereyi kaldırdı ve dışarıya çıktı peşinden gelen ilk asker ellerini attığında pencereyi güçlüce indirdi, asker bağırdı onun ellerini kırmayı başarmıştı.

 

‘’Evlerin içinden belediye binasına gidiyorlar akılcı çözüm kimse geniş alanlarda Borla’ya yakalanmak istemez. İyi hazırlanılmış ama yeterince değil.’’  Dedi ve devam etti. ‘’Beni hesaba katmayı unutmuşlar’’ dedi.


Yaşayan Efsane 8 Bölüm

Kelime Sayısı:1100 8 Bölüm İdam saatinde II Sırtındaki kılıcının ipini çözdü. Kılıcını kuşağına takmayı reddetti. Kılıcının mührü son ana kadar açmayı düşünmüyordu. Kalabalığı yararak ilerliyordu, Geçtiği her insan ona tuhaf bakıyordu, bazıları ona küfür ediyordu fakat o umursamıyordu. Cellat kolu aşağıya indirdiğinde dört mahkûmun tamamı ölecekti. Cellat onları öldürmeden önce platformun üzerinde adaletin hâkimi onları suçlarını teker teker söyleyecekti. Normal mahkûm bile olsalar adaletin hakimleri her zaman abartarak söyler ve halkı ateşleyen fitili yakarlardı. Adaletin hâkimi etrafta dolaşırken ilk yetişkin adamı parmakları ile işaret etti. Bu adam krallığın dağıttığı ekmeği sizlerden çalabilecek kadar soysuzlaşmış insan. Cezası ise ölüm, yaptıklarının bedelini idam edilerek ödeyecek. Onun yanındaki kadın şehrimizi koruyan Lordumuzu ayartmaya çalışan ucuz bir kaltak ve onun yanında ki çok merak ediyorsunuz biliyorum. Annesini ve birkaç muhafızı öldüren velet. Ona çocuk gözü ile bakmayın o gözü dönmüş bir cani. Dördüncüsü ise bir hırsız her türlü şeyi çalabilir. ‘’ dedi. Bierta onu görmüştü, yıllarca arayıp umudunu kestiği çocuk karşısındaydı. Bu fırsatı bu sefer tepmeyecekti. Kalabalığın arasından hızlıca sıyrılıyordu. Esas kılıcını mührünü bozmamak için yedek kılıç almıştı. Kılıcı kınından çekmeye başlamıştı, yavaş davranıyordu. En ön sıraya geldiğinde kılıcını tamamen çekmiş elindeydi. Karşısındaki muhafızlar onu görünce hemen kılıçlarını çektiler. İleriye adım attı ve kılıcını omzunun üzerinden savurdu. Kılıç ilk muhafızı çapraz ikiye ayırdı ikincisinin ise bacağını kopardı. Üçüncüsü saldırdığında belindeki hançeri muhafızın kalbine sokup çıkardı. Adaletin hâkimi ‘’Hepsini idam et!’’ diğer bağırdı. Cellat kolu indirdi, idamlıkların ayaklarının altından ki sandalye kayarken Bierta kılıcını boşlukta savurdu. Kılıçtan çıkan kara güç bütün mahkumların iplerini kesmişti. Diğerleri platformdan aşağıya düşerken çocuk düşmemişti. Cellat çocuğun işini bitirmek için baltasını savurdu. Çocuk sadece bakıyordu. Bierta Cellat’ın elindeki baltayı tuttu. Ağaçtan yapılmış sapını kırdı. Onu boynundan yakalayarak metrelerce ileriye havaya fırlattı. Son duyduğu onun çığlığı oldu. Bierta ve çocuk göz göze gelmişti. Karşısında boyu iki metreden fazla dev cüsseli adam vardı. Kahverengi elbisesi elinde kılıcı olan adama hayretle bakıyordu. Şapkası kalkıktı fakat yüzü görünmüyordu. Güneş ışığının yüzüne vurmasına rağmen yüzü karanlıktı. Yaratık olabileceği veya büyücü olabileceğini düşündü. Gözlerinin yeri belli idi siyah dumanlar çıkıyordu. Çocuk ondan korkmamıştı fakat ürpermişti. Bierta kendisine bakan çocuğa ‘’Seni kurtarmaya geldim ufaklık. Kaç şimdi!’’ dedi. Çocuk ayağa kalktı fakat hareket etmedi. Borla başından aşağıya gürz indiğinin farkına varmıştı. İnen gürzü kılıcı ile ortadan ikiye kesip iki parça etti. Askerler ‘’Yakalayın onları beklenen kişi geldi’’ diye bağırıyorlardı. Güvenlik az değildi Bierta’nın böyle saldırı yapacağını tahmin etmişlerdi üzerlerinde ki elbiseleri geriye atıp askerler etraflarını sarmışlardı. Platformun üzerine hangi asker çıktı ise onu öldürüp aşağıya atıyordu. Çocuk onun hareketlerini izleyemiyordu gerçekten hızlı hareket ediyordu. Binaların tepelerindeki okçuları fark etti. Kılıcını göğüslerine kadar kaldırdı ve savurdu. Kılıcından çıkan karanlık güç etrafları binaların üst taraflarını kesip yıkıma yol açtı. ‘’Benim adım Borla ölümünüzün benim elimden olmanızı bekleyin!’’ diye bağırdı. Halk ve askerler Borla ismini duyduğunda halk korkudan bayılmaya başlıyor tek tek birbirlerinin üzerine devriliyordu. Askerler ellerinde ki kılıçları ve yayları düşürmüşler bazıları ayakta duracak gücü bulamayıp dizlerinin üzerine çöküyordu. Cesaretleri kırılmıştı, korkuyorlardı. Onlara bir efsane ile savaşacakları söylenmemişti. Dünyanın en çok aranan adamlarından biriydi. Dehşetin sessizliğini bozan kişi askerlerin arasından sıyrılıyordu. Adam kısa boylu idi, kılıcını havada savurarak ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu. ‘’Demek ki Borla’nın çocuğu bunca zamandır bu şehirdeymiş haha’’ dedi. Kahkaha atıyordu. Bierta içinde ki rahatsızlık kesinlikle o adam değildi. O sırada evlerin üzerinden platforma bir adam daha atladı. Çocuğu yakalamıştı, çocuk ondan kurtulmak istiyordu fakat mümkün değildi. Kendisi beklediği gibi tuzağın içine düşmüştü. ‘’Oğlun için geri döndün bunca sene sonra. Onu durdurulamaz birisi mi yapacaksın?’’ dedi ve devam etti. ‘’Yenilmez efsane yaşlanmışsın’’ dedi. Bierta yüzünü gösterdi artık saklamanın anlamı yoktu. Yüzü korkunçtu herhangi bir yara izi olmamasına rağmen insanı rahatlıkla korkutabilirdi. Yüce savaşçı Gereko bile dişlerini sıkmıştı. Bierta ‘’Tuzak kurmuşsun beklenildiği gibi Kral Galvan’ı dinlemeyeceğini biliyordum. Umarım beni onlara iyi anlatmışsındır. ‘’ dedi. Teslim ol Borla buradan çıkamazsın’’ dedi. Bierta gülümsemişti. ‘’Yaşamak istiyorsanız o çocuk bende kalacak. İster kılıçlarınıza davranın ister davranmayın ben o çocuğu alıp buradan ayrılacağım. Buna bu şehirde engel olabilecek hiçbir gücü karşımda göremiyorum sonramı gelecekler?’’ dedi ve sırıttı. O harekete geçmiş olduğu yerden bir ok gibi fırlamıştı. Lord Magran ve Savaş lordu Fekas onun yerinden ayrılışını görememişti. Yüce savaşçı Gereko kılıcını çekip Lord Magran’ın önüne geçmişti. İki kılıç havada çarpıştı, yerdeki toprak havalanmıştı. Fekas ve Magran şaşkınlıklarını gizleyememişti. Gereko ‘’Magran çocuğu buradan götür.’’ Dedi. Çocuk ondan tekrar uzaklaşıyordu, bu sefer onun uzaklara gidip kaybolmasına izin vermeyecekti. Bierta derin nefes aldı. ‘’Beni yenemeyeceğini bildiğin halde neden bana karşı koyuyorsun Gereko?’’ diye sordu. Kendisine güveni tamdı. Uzun zamandır kılıç sallamamasına karşın Gereko’yu yenebileceğinden adı gibi emindi. Gereko onu kılıcı ile durdurmuştu fakat Bierta bastırıyordu ayaklarını geriye kaymaya başlamıştı. Yetmiş yaşını geride bırakmasına rağmen halen bedeninde muazzam güç vardı. Gereko ‘’Onu hafife almayın Fekas ve Magran ikinizde çocuğu alıp uzaklaşın buradan. Eğer ben gelmez isem çocuğu öldürün’’ dedi. Magran çocuğun elinden tutup aniden kaybolmuştu. Fekas ise oradan hızlıca uzaklaşmıştı. Aklı hep Gereko da kalmıştı. Acaba Gereko Borla’yı yenebilecek miydi? ‘’Yo ho ölüm fermanını hazırladın Gereko’’ dedi. Gülümseme sırası Gereko’ya geçmişti. ‘’Ölebilirim ama seni de çocuğundan edeceğim.’’ Dedi. Bierta ‘’O çocuğu kurtaracağım ve seni de öldüreceğim’’ dedi. Gereko gücünü zayıflattı ve geriye sıçradı. Karşı atağa geçti sırada kılıcını savurdu Biertanın karanlık dumanını kesebilmişti sadece. Gereko etrafına baktığında Bierta’nın nerede olduğunu göremedi. İrade gücü olmasına rağmen onun nerede olduğunu göremiyor ve hissedemiyordu. Bierta ortadan kaybolduğu yıllarda kendisini geliştirmeyi bırakmamıştı. Nereden geldiği belli olmayan ses ona karşı konuşmaya başlamıştı ‘’Kendini epey geliştirmişsin Gereko fakat kılıcına irade gücünü eklemen bile bana karşı koymayı sağlamaz’’ dedi ve geriye çekildi o sırada ikisinin ortasından hızlıca birisi geçti. Bierta yan tarafından gelen kişiyi kılıcı ile biraz önce geçen kişiyi ise yumruğu ile durdurdu. Yüce savaşçı Xitrus ve Savaş lordu Karti onu sıkıştırmışlardı. Bierta ‘’Açıkçası daha gelecek olan var mı merak ediyorum.’’ Dedi. Xitrus ‘’Buradan kaçış yok Borla. Yolun sonu’’ dedi. Bierta ‘’Buradan kaçarken geride hiçbirinizi sağ bırakmayacağım’’ dedi. Bierta daha da gücünü artırarak onları etrafından uzaklaştırdı. Gereko ve Xitrus ona fırsat vermeden saldırdı ve Bierta kendisini savunmaya geçti. Kılıcı ile savundu fakat aşığı güç yüklenmesi yüzünden kılıç kırılmıştı. Bierta geriye doğru sıçradı ve onlardan uzaklaştı. Savaş lordu Karti ayağını yere vurarak platformun dağılmasını sağlamış ve yıkılmıştı. Etrafa dağılan toz bulutundan bir şey görünmüyordu fakat Gereko bunun Borla’yı öldüremeyeceğini iyi biliyordu. Bierta ‘’Bunu kullanmaya zorlayan sendin şehirde ki hiç kimse zarar görmeyecekti o çocuğu bana usulünce verseydiniz. Hiç tarih okumayan bilgisiz insanlarsanız gücününüz ne kadar olduğu önemli değil bu cahillikle dünyaya hâkim olamazsınız.’’ Dedi. ‘’Bu şehri yok edeceğim ve bunun hesabını Kral Galvan’a vereceksiniz. Aslında veremeyeceksiniz hepiniz ölüsünüz bu saatten sonra’’ diye söylendi sinirlenmişti. Bierta kralı iyi tanırdı karşısına çıkacak adam göndermeyeceğini iyi bilirdi. Birkaç savaş konseyi üyesi kralın sözünü dinlemeyip buraya savaşmaya gelmişlerdi hata yapmışlardı. Onlara bu hataların bedelini ödetmeliydi fakat çocuğu kesinlikle yaşatmalıydı.

Blogger Otomatik Çalan Müzik Ekleme(Youtube)

 Youtube linki kopyalıp yapıştırdığınızda 


<iframe frameborder="0" height="270" src="https://www.youtube.com/embed/5ZrXX3HdxVY" width="480"></iframe>


< iframe frameborder="0" height="270" src="https://www.youtube.com/embed/5ZrXX3HdxVY" width="480"></iframe>


https://www.youtube.com/embed/5ZrXX3HdxVY yazan yere ?autoplay=1 yazıp düzenliyoruz ve video otomatik başlamış oluyor

Yine Döndük Buraya

 Orjinal sitenin tekrar virus girmesi ile buraya geldik.

7 Ekim 2020 Çarşamba

Yaşayan Efsane 7 Bölüm

 Kelime Sayısı:730

7 Bölüm

 

İdam Saatinde

 

Vakit daralıyordu, istediği yere ulaşmış sonunda sur içine girmeyi başarmıştı. Muhafızların öldüğünü henüz kimse duymamıştı, duyacaklardı.  İdam yerine giderken iki devriye atlatmıştı.  İdam yerine yakın bir yerde idi. Çarsının içerisine girdi. Genelde kalabalık yerleri kullanarak gidiyordu. Askerlerin daha fazla dikkat etmesi gerekiyordu.  Çarşı oldukça kalabalık, içeride bakırlar, elbiseler, kuruyemiş ve tatlıların olduğu çarşı idi. Halk elbiseye ve yiyeceklere çok talep gösteriyordu. Bu sokaklardan önceden geçmişti. Çarşının sonunda yeni bir sur görünecekti. Krimorda ki idamların hepsi orada gerçekleşirdi. Bierta yürürken kulakları ile insanları dinlemeyi unutmuyordu. Çarşıya gelenler genellikle kadın ağırlıklı kişilerdi. Kulakları idam ile ilgili bir şeyler duymak istiyordu. Aralarında katiller katilinin konuşulduğunu işitmişti, fısıldaşarak konuşuyorlardı, fakat idam ile ilgili hiçbir şey işitmemişti. Krallık bu haberi pekâlâ gizleyebilirdi fakat katiller katilinin yeniden döndüğünü gizleyememişti. Bu tuhaftı idam yerinde kendisini tuzak bekliyor olabilirdi. Her ne kadar Kral Galvan’ı tanısa da etrafındakilere güvenmiyordu.

    Bierta başını kaldırdı, bunu umursamıyordu. Tek amacı o çocuğu kurtarmaktı. Ölmesi bile önemli değildi. Bugün o çocuğu kurtarabilirse elbette onun yaşama şansı olacaktı. Çarşının sonuna geldiğinde güneş tekrar yüzüne vurmaya başlamıştı. Hava sıcak değildi, güneşin altında biraz beklenirse ısınılabilirdi. Yavaşça adımını atarken belinde ki bastonunu çıkarmayı unutmadı. Gözleri kapalı elinde baston surlardan içeriye giremezdi. Kimse kör taklidi yapan bir adamın idamı izlemesine izin vermezdi. Borla oraya varmadan sağa tarafa döndü. Sur içindeki sokaklar daha geniş sayılırdı. Bu sokaklarda erkeklerin sayısı oldukça fazla idi. Fahişeler sokağı olarak küçük ve pislik kokuyordu. Bierta ilk dükkanın önünde durdu. İki kadın cilveli danslar yapıyordu. Bierta bir kadının bileğinden tutup kendine çekti. Kadın sesini bile çıkartamadan eline gümüş kesesini koydu. ‘’Benimle gelirsen bir tane daha alırsın’’ dedi. Bierta kadınları kullanmayı sevmezdi fakat bazı kapıları sadece onları kullanarak açabilirdi. Kadın içeriye gitti, çok geçmeden geri döndü. Bierta’nın koluna girdi ve

 

‘’Nereye gidiyoruz?’’ diye sordu. Bierta ‘’İdam yerine götür, kapıyı geçer geçmez sana ikinci keseyi vereceğim!’’ dedi. Kadın daha fazla soru sormadı ama adamın kör olduğunu anlamıştı ve kendisi ile bir işi olmayacağını biliyordu. Ona eşlik ederek hayatınca kazanacağını çok kolay gümüşler olacaktı. Adamın ona tuzak yaptığını da düşünebilirdi. İdam yerinde tanıdıkları vardı. İhtiyarın önemli işi olabilirdi. Kör bir adamın kendisine ihtiyaç duyması zor durumdu. O yaşlı adama acıyordu. İkisi birlikte kısa bir yürüyüşten sonra idam yerinin önüne gelmişlerdi.  Kadın belki onun akrabalarından bir tanesinin asılacağını sanıp dudaklarını buruşturdu. Genç kadın ‘’İçerdeyiz.’’ Dedi. İkisi birlikte içeriye girip ilerlerken muhafızlardan biri ‘’Biz bile fahişe birlikte olamıyoruz bunak fahişe götürüyor.’’ Diye sitem ediyordu kaderine. Diğer arkadaşı

 

‘’Adamda para vardır. Bizde para olsa fahişeler peşimizi bırakmazdı’’ dedi ve arkadaşını teselli etmeye çalıştı. Muhafızlar onlara hiç zorluk çıkarmamıştı. Kadın onu biraz daha götürüp muhafızların onları göremeyeceği bir yerde durdu.  Karşısına geçti artık ikinci keseyi almanın zamanı gelmişti. Bierta bunun olacağını biliyordu. Bierta ona ikinci kesesini uzatırken kadın hızlıca elinden kaptı ve yanağına bir öpücük kondurmak istedi. Bierta kendini geri çekti. ‘’Dudaklarını benim gibi birisi için harcamana gerek yok. Sen işini yaptın bende karşılığının verdim’’ dedi.  Kadın bir şey söylemeden oradan uzaklaştı. Bierta onun gidişini izledikten sonra arkasına dönüp idamın gerçekleşeceği yere doğru yürümeye başladı. Bağırış sesleri duyuluyordu. Halk ‘’İdam!’’ diye haykırıyor ve görevlilere sesleniyordu. Ne olursa olsun o çocuğu kurtaracaktı. Kaderin kılıcının mührünü son ana kadar açmayacaktı.

 

   Ana sokağa girdiğinde insanların sayısı artmıştı. İdam yerine gelmişti, kalabalık giderek artıyordu. Bunun için bir meydan ayrılmıştı. Askerler kalabalığı kontrol etse de yeterli sayıları yoktu. Bierta biraz daha yaklaştığında her tarafta asker olduğunu gördü. Cellat idam yerinin başındaydı. İdamlıkların hepsi boğazlarına ip geçirilmişti. Cellat’lık iş yoktu idamlıkların taburesine vurup öldürecekti. Bu sefer onların başını kesmeyecekti. Veya hepsini toplu halde idam etmek için kolu kullanması yeterdi. Kol kullanıldığında idamlıklar aşağıya düşeceklerdi iki ihtimal vardı. Ya boğularak öleceklerdi ya da boyunları kırılarak öleceklerdi. Platformun üzerinde bir adam dolaşıyor çeşitli naralar atarak halkı coşturmaya çalışıyordu. Bierta idamlıklara baktığında ikisi yetişkin erkek birisi çocuk ve diğer kadındı. Boyu kısa olduğu için çocuğa özel sandalye hazırlanmıştı. Bierta bastonunu elinden bıraktı, şapkasını yukarıya kaldırdı. Üzerindeki kılıcın görünmesi engelleyen çantayı yere bıraktı. Kalabalık halkın arasından hızlıca onlara dokunarak geçmeye başladı. Kalabalıkta onu kimse kolay fark edemezdi. Uzun zamandır ortalıkta olmadığı için yüzüne bakıp tanıyanın olmayacağını biliyordu. Sadece onu gücünden dolayı ayırt edebilecek olanlar olacaktı.

 

    Halk idam kelimesini defalarca söylüyordu. Birilerinin ölmesi birileri rahatlatıyordu ama sırası gelen herkesin öleceği bir dünyaydı. Kimileri zamansız kimileri haksız yere ama mutlaka herkes ölecekti.  Bierta halkın içerisinde de askerler görmüştü. Daha önce haber verdiği için tuzak kurulmuş olması muhtemeldi. Kılıcını bıraktığı son yirmi yılda yeteneklerinin ne kadarı elinde kaldığını test etmek istiyordu.


Yaşayan Efsane 6 Bölüm

 Kelime Sayısı:794


6 Bölüm

 

İdamdan Önce

 

   Yaşlı adam ‘’Bir şeye ihtiyacın mı var yaşlı adam? Yardımcı olabilirim demişti. Bierta başta onu yaşlı gibi düşünse de değildi yüzü genç sayılırdı sadece saçlarına beyaz çok önceleri düşmüştü. Orta yaşlı birisiydi. Kendisinin tehlikeli olduğu fark etmiş ve ona temkinli yaklaşmıştı. Bierta bunun farkındaydı. Bierta başını biraz kaldırdı ve bakırcıya baktı. ‘’Göz gezdiriyordum’’ dedi ve oradan ayrıldı. Dükkânın kenarından dolaştı ve kalabalığa karıştı. Bu sefer daha kontrollü davranıyordu. İç surlara giriş kapısına yakındı. Surun giriş kapısında altışarlardan oluşan iki grup vardı. Surun tam önünde içeriye giren kişileri denetleyen iki kişi vardı. Güvenlik önlemleri alınmıştı. İçeriye sesli girmek mahkumların hepsinin idam edilmesine veya kaçırılması anlamına geliyordu.  Bierta bu riski göze alamazdı. Surlar fazla yüksek değildi. Dört, beş metre yüksekliğindeki surları inceledi. Oldukça bakımsız görünüyordu. Surlarda çatlama ve kopmalar meydana gelmişti. Bierta bu yaşında tekrar surlara tırmanıp tırmanamayacağını düşünüyordu. Yirmi yıldan fazla süredir surlara tırmanmamıştı. Bedeni zindeydi onun tek düşündüğü hızdı. Elini iç cebine attı. İki gümüş kesesine attı. Onları eline aldı, keselerin ağzını açtı. Her şeyi rasgele yapmak zorundaydı.  Karışıklık çıkarmanın zamanı gelmişti. Keseleri havaya attı ve keselerin içindeki gümüşler yere dökülmeye başladı. Kalabalık bir anda onun olduğu yere toplanırken o da yerden topluyormuş gibi aralarından sıyrıldı ara sokağa girdi. Normalde az gümüş herkesin ilgisini çekmezdi. İki kesede çok doluydu. Gökyüzünde aşağıya birbirlerine vurarak düşen gümüşler bütün ilgiyi oraya toplamaya yetmişti.  Civarda bulunan askerlerde görev yerlerini terk etmişti toplamak için. İnsanlar ve birtakım askerler birbirleri ile kavgaya tutuşmuştu önce yerdekilerin hepsini alacaklardı sonra güçlü olan diğerinin elindekini alacaktı. Bierta kalabalık ve gürültüden çabucak uzaklaşmıştı.  Kapıya yakın askerler kılıçlarını çekmişlerdi ne kadar kalabalıkta olsalar dalgındılar zira Bierta’nın gümüş saçmasını kimse görmemişti. Bierta şapkasını kaldırdı, kapalı gözlerini açtı. Gözleri mavi renkten siyaha dönüştü. Eline iki bıçak aldı ve duvara bıçakları sokarak tırmanmaya başladı. Kapıda ki askerleri kılıçtan geçirmeden geçmesi mümkün değildi.

 

    Biertar zorlanıyordu ama çabucak alışmış zaten alçak olan surların en tepesine yükselmişti. Etrafına hiç bakmadan karşıya geçti ve aşağıya indi. Birkaç bıçak vurdu sura sonra aşağıya atladı. Bundan sonra sur engeli yoktu. İdam yerine gidecekti vakit henüz yanaşmamıştı ama süresi daralıyordu.  Yolda giderken ‘’Hey sen’’ diye arkasında seslendi.  Bierta yürümeye devam etti, arkasından gelen sesi duymuştu ama duymazlıktan geldi. Hızını yükseltmedi fakat yavaşlamadı da.  Asker arkasından koşarak sesleyerek geliyordu.  ‘’Hey millet buraya gelin’’ diye bağırdı. Bir kez daha seslendiğinde Bierta durdu ve arkasına döndü. Asker onun yanına gelmişti, elini kılıcına atmıştı fakat henüz çıkartmamıştı. Asker

 

‘’Nereye ihtiyar?’’ diye sordu. Bierta heybesini gösterdi. ‘’Elimde kitaplar var onları sahafa satmak için buradayım.’’ Dedi. Asker heybesini açtırdı ve kitaplara baktı, diğer askerler etrafını sarmıştı. Ne olacağının farkında idi. Asker ‘’Ne kitabı?’’ diye sordu. Bierta ‘’Okuma yazmam yok para edebileceğini düşünerek getirdim.’’ Dedi.  Asker ‘’Sur dışında sahaflar alır onlara git.’’ Dedi.  Bierta ‘’Onlara gittiğimde sur içindekiler alır dediler.’’ Dedi.

 

‘’Geri git ihtiyar! Bunu geri götürün!’’ dedi. Askerler koluna girmek istediğinde Bierta onlara durmasını işaret etti ve kitabını geri istedi.  Asker vermedi ve diğer kitaplarına baktı.  ‘’Diğerlerine bakayım’’ dedi. Bierta diğerlerini çıkarttı ve askere uzattı. O sırada bir asker ona detaylıca baktığında bir şeyler sakladığını sezmişti.

 

‘’Üzerini arayalım.’’ Dedi.  Asker Bierta’nın üzerini aradığında kılıca denk geldi. Sonra da bıçaklarını buldu. ‘’Bir kılıç ve iki bıçak, kanca halat ve epey fırlatma bıçağı’’ dedi. ‘’İhtiyar için fazla değildi üzerindeki yavaşça çıkar.’’ Dedi.  Bierta

 

‘’Haydut gibi mi görünüyorum? Bunun için fazla ihtiyarım. Sadece güvenlik için’’ dedi. Askerlerden birisi. ‘’Eğer kapıdan girdi isen bütün silahlarını alırlar. Yani kapıdan girmedin. Senin gibi birisi başka girebileceği yerlerde var ama bunlar yasal değil’’ dedi.  Başka bir asker

 

‘’İhtiyarsın fakat yaşlı olman bazı şeyleri göz ardı edeceğimizi göstermiyor bizimle geliyorsun’’ dedi. Bierta ‘’Peki başka çarem olmadığını düşünüyorum.’’ Dedi ve belindeki iki bıçağı eline aldı. Önce elinde kitaplarını olan askerin omzundan aşağıya bıçağı soktu, diğer askerler kılıçlarını çıkarmışlardı, arkasına döndü, hızlıca askerin hamle yapmasını beklemeden askerin alt çenesinden bıçağı soktu. Gelen kılıç saldırısını o askeri kendine çekerek önledi. Saldıran asker onun göğsüne hedeflemişti. Kılıç içeriye girdiğinde asker çıkarmaya uğraşıyordu. Bierta o askerin yanına geldi ardı ardına bıçak darbelerini adama indirmeye başladı, adam yere düşerken kılıcı diğer adamdan çıkartarak yanında saldırmak üzere olan adamın elinde kılıcı olan kolunu keserek yere düşürdü. Adamın ağzını tuttu ve ona yakınlaşarak kılıcın tamamını onun içine sokup çıkardı. Diğer asker kaçmaya çalışırken kılıcı ona fırlattı ve sırtından vurarak onu yere düşürdü.

 

    Bierta kitaplarını alıp heybeye tekrar koydu, cesetleri saklamak ile uğraşmadı. ‘’Sessizce girmek istedim fakat başaramadım. Umarım oraya ulaşmadan idam edilmemiş ol!’’ dedi ve devam etti. ‘’Eskisi gibi artık önem vermiyorum anlaşılan detaylara’’ diye sözlerini bitirdi. Kendi kendine konuşuyordu.  İdam yerine çok az kalmıştı. Kalabalık şehirde yeniden geri dönmüştü, başka bir idam gününü hatırladı ve onda idam edilecek kişileri kurtarıyordu. Yıllar sonra tarihin tekerrür ediyordu. Gürültülü dönmesi bütün dünyayı ayağa kaldıracaktı. Hayatının son demlerinin en büyük anlamını oluşturacaktı, bir evlat belki de yetiştirdi son evlat olacaktı. Efsanenin ayak sesleri sessiz ama büyüktü.


Yaşayan Efsane 5 Bölüm

 Kelime Sayısı:678

5 Bölüm

 

Yenilmez Efsane Geri Döndü II

 

    Borla onlara yeterince katlanmıştı. ‘’Siz gençler çok isteklisiniz? Bende size istediğinizi vermeye istekliyim ama bu sizin için tahmin edebilecek sonuç olmayacak’’ dedi. Borla kendisine en yakın olanın boğazından tutup duvara fırlattı. Handa kılıçlar çekilmişti, Borla’nın üzerine saldırdılar bir tanesinin bileğinden yakaladı ve kılıcı adamın karnına soktu. Diğerini de bileğinden yakaladı onun elindeki kılıcın düşmesine sebep oldu. Kılıç yere çakılmıştı. Bierta eline aldığı kılıçla haydudun kafasını gövdesinden ayırdı.  Duvara vuran haydudun yanına gelirken haydutlardan birisinin kaçmaya çalıştığını fark etti ve elindeki kılıcı hayduda fırlattı. Kılıç onun sırtına saplanıp göğsünden dışarıya çıkmış ve orada kalmıştı.  Geriye kalan son haydudun üzerine yürüdü, onun belindeki kılıcı çıkardı. Adam ondan merhamet diliyordu. ‘’Rom istediniz, kadın istediniz, para istediniz. Ben sizin gibi istemem sormadan alırım. Siz isterken sizden merhamet dilenmedim benden merhamet dilenme.’’ Dedi. Onun boğazından tutup kaldırdı ve kılıcı karnına soktu. Kılıç handan dışarıya çıkmıştı. Adam onu çıkartamayacak kanına karışan mide suyu tarafından zehirlenip ölecekti, yavaş ve acıyla.

   Handa gürültü bir anda azalmış sessizliğe bürünmüştü. Kimse esrarengiz ihtiyarın kim olduğunu bilmiyordu bunu sorgulayan da yoktu o an akıllarında kadar ne kadar güçlü olduğu idi. Karanlık güç kullanmış olsaydı ona katiller katili bile diyebilirlerdi fakat öyle bir adamın böyle yerde işi yoktu. Üstelik tek bakışı ile adam öldürebilecek kadar güçlü olduğunu söylenen adamın bu kadar zaman kaybetmesi hiç mantıklı gelmiyordu.  Dört hayduttan başka haydutlarda vardı. Onun yakınındakiler çok ürkmüştü. İnsanların dikkati onun üzerindeydi.  Haydutlar ellerini kılıçlarına atmıştı. Bierta ‘’Ölmek mi istiyorsunuz?’’ diye sordu. Onun yakınındaki masalarda ki haydutların bazıları korkmuştu. Herkesi öldürmenin sırası değildi. O yüzden bir an önce buradan çıkmalıydı. Yaratıklar karşısında korktukları zamanlar çok olmuştu fakat uzun zamandır bir insandan korkmamışlardı.  Bierta şapkası aşağıya indirip gözlerini kapattı. Yürümeye devam ediyordu. Hancı yutkunuyordu. Belinden bir kese çıkartıp hancıya attı. Hanca onu eliyle yakaladı. ‘’İçinden zararın kadar al’’ dedi. Hancı alınca Bierta geri göndermesi için işaret etti. Hancı ona tekrar attı. O hancıya kendini öldür dese hancı korkutan kendini öldürebilirdi. Onlar içkilerine güçlükle uzanırken Bierta dışarıya çıkmıştı. Krimorda her şey çok sessizdi ama askerlerin yoğunluğu gözünü çarpıyordu. Köşe başlarında duran askerler devriyeler oldukça sıklıktaydı.

    Bazı sokaklarda halktan çok askerler vardı.  Handan dışarıya çıktığında öğlen sularıydı. Daha önce haber verdiği için şehrin hazırlandığını biliyordu.  Bulunduğu yere suçlular, haydutlar, firariler uğrarlardı. Handan dışarıya çıktığında öğlen sularıydı, içerisi sanki gece gibi karanlıktı, ışıklandırma azdı.  Krimorda her şey oldukça sessizdi. Bir hazırlık olduğunu tahmin etmişti.  İdam şehrin daha içlerinde gerçekleşecekti. Evler birbirlerine bitişikti, şehrin arka sokakları olmasına rağmen yerler taşlarla kaplanmıştı. Kılıcını yolluğunun altına saklamıştı. Yolluğunun üzerinde bastonu bulunuyordu. Üzerinde uzun yıpranmış lacivert elbise vardı.  Saçları uzun ve dağınıktı, sakalları uzadıkça düzensizleşmişti. Sakalları biraz örmüştü. Başındaki siyah şapka neredeyse bütün yüzünü kapatıyor sadece çenesi görülüyordu.  Uzun zaman gözlerini karanlığa alıştırmıştı, güneşte görmek yeterince zor olduğunu fark etti.  Ana sokaklara ulaşmaya başladığında insanlar kalabalıklaşmış dar sokaklar genişlemeye başlamıştı. Birkaç dakika yürüdü ve ana sokaklardan bir tanesine çıktı. Oldukça kalabalıktı, insanların birbirlerine değmeden yürümeleri imkansızdı. Hırsızlar için bu sokaklar altın değerindeydi. Sıkışıklığı iyi kullanıyor böyle olması işlerine geliyordu. Kimsenin ruhu duymadan gümüş keselerini, bileklikleri, kolyeleri ve diğer değerli takıları veya eşyaları çalabilirlerdi.

   Bierta bir süre kalabalığı izledi.  Uzun zamandan beri böyle kalabalığın içinde bulunmamıştı. Şehre sabah giriş yaptığında sokakların neredeyse hepsi boştu veya tek tük insanlar vardı, şimdi iğne atsan yere düşmüyordu. Giderek şehrin kalbine doğru ilerliyordu. Sokak kalabalık ve gürültülüydü. Bir yerden başlaması gerekiyordu, idam saatine tam vaktinde varmalıydı.  Kalabalığa ilk adımını attı, insanlar ona o insanlara çarparak ilerlemeye çalışıyordu. Bu kalabalık bir insan nehri gibiydi. Kendisini yönlendirmesi çok güçtü ama başarıyordu. İdamın olacağı gün halka bildirilmediğini kalabalığı görünce anlamıştı. Bierta bunun anlamını biliyordu kendisi ile savaşmak için hazırlık yapacaklarını biliyordu.  Kendisini insanların akıntısına kaptırmıştı, uzun zamandır yapmamıştı ve hoşuna gitmişti. Yıllardır suikast yapmadığını biliyordu. Yaşlı olmasına rağmen kalabalığa kolaylıkla ayak uydurmuştu. Bir süre daha ilerledi ve kendini kenara çekti. Kalabalık akmaya devam ediyordu.  Bir bakırcı dükkanının yanında durdu.  Dışarıya açılmış bakırdan yapılmış eşyalara en çok tencereleri olanlara göz gezdirdi. Dükkân sahibi dükkânın önünde oturmuştu. Tuhaf birisi olduğunu ve tekin birisi olmadığını anlamıştı. Onlarca farklı tip insanla karşılaşmıştı, karşılaştıklarının içinde bu adam hiçbirine uymamasına rağmen ondaki tehlikeli sezmemek için deli olmak gerekirdi.

Yaşayan Efsane 4 Bölüm

 Kelime Sayısı:710

4 Bölüm

Yenilmez Efsane Geri Döndü

   

 

    En kenarda oturuyordu. Üzerinde mavi, beyaz ve siyah renkleri ile karışık elbise vardı. Kıyafeti eski ve epey yıpranmıştı. Masanın üzerinde heybesi vardı. Kılıcını elbisesine saklamıştı. Kılıcı hala mühürlüydü. Gözlerini şapkası ile örtmüştü. Hancıdan sadece rom istemişti. Hancı onu epey geciktirirken sonunda göndermeyi akıl edebilmişti. Onu önemsemediği açıkça belli idi. Hal ve hareketleri, sakalı ve elbiseni onun ihtiyar ve fakir görüntüsünü saklayamıyordu. Üzerinde bataklık ve garip kokan yaratıkların kokusu sinmişti.  Handa güçlü kimse olmadığını anlamıştı ve askerde yoktu. Mektup Kralın eline geçeli birkaç gün olmuştu, hazırlıklı gelmiş şehre hiç olay çıkartmadan sızmayı başarmıştı. Kral Gavanant’ı iyi tanıyordu, onun babasını öldürdüğünde Gavanant henüz çocuk denilebilecek yaştaydı. Gavanant onun yüzünü görmüştü. Bierta onun yüzünde hayatı boyunca unutamayacağı acı bırakmıştı. Gavanant babasının ölümünü gören nadir krallardandı. Babasının ölümünden sonra ondan intikam almaya çalışmış fakat Bierta hiçbir şekilde zor duruma düşürüp intikamını alamamıştı. Ondan intikam alabilen herhangi kral ailesi de Kalmukya üzerinde bulunmuyordu. Bierta Culdan Krallığının en güçlü döneminde gerçekleştirdiği bu suikast ile Dünyanın kafatasındaki bütün dengeleri değiştirip yeni krallıkların ortaya çıkmasını ve bu krallıkların içinde Bretoneskaların önünü açmıştı.

    Onun geleceği görme yeteneği yoktu. Bretoneskaların bu kadar güçleneceğini hiç düşünmemişti. Culdan krallığı buhranlı günler yaşarken Bretoneska ordusu çoktan yola çıkmıştı. Seferin nereye yapılacağını gizleniyordu ve Kral Gavanantın onlara karşı meydan savaşı yapacağı da bilinmiyordu.

 Bierta oğlunun kim olduğunu yazmamış sadece çocuk olduğunu belirtmişti, eğer idam listesinde son anda bir değişiklik olmadığı ise bugün idam edilecek ilk çocuktu.  İdam edilecek mahkumlar önce tek tek sorguya çekilecekti. Bu halkın önünde gerçekleşecek ve muhtemelen hiçbir sonucu değiştirmeyecekti. İnsanlara adil yargı görüntüsü verebilmek için yapılan bir şeydi. İdamın durdurulacağına inanmıyordu belki oğlu için bir şeyler yapılabilirdi. Kendisini öldürmeye can atacak savaş konseyi üyeleri daima mevcuttu.  Bir savaş veya olumsuz gelişecek olay yaşandığında ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. İlk kez olay çıkartmadan kan dökmeden oğlunu alıp şehirden ayrılmayı düşünüyordu.  Peşine düşseler bile onu bulamazlardı. Bu konuda dünyada yetenekli olanlar olsa bile 20 yıldır bulunamayan adam olduğu kaçınılmaz gerçekti.

 

   Efsane geleceğini önceden söylemişti, her zaman öyle yapardı. İnsanları hazırlıksız yakalamaktan hoşlanmazdı. Karşısında ne güç koyacaklarını ve nasıl hazırlanacaklarını merak ederdi. Bu huyuna rağmen intikam için birçok baskın vermiş adamdı. Romun bir yudum aldığında hanın kalabalık sesinden rahatsız olmuştu. Romun tadı iyi değildi. İçkisi her zaman kımız olmalıydı, artık Kalmukyada kımız yeterince üretilmiyordu bazı yerlerde Borla İçkisi olarak adlandırılan kımız ona özendirilmemek için yasaklanmıştı. Karşısında ne tür planla ve ne güç koyacaklarını merak ediyordu. Bazen ise karşılarına hiç çıkmazdı, böyle olduğu zamanlar işini rahatça görebiliyordu.

    Romu tekrar yudumladı gürüldü giderek artıyordu. Son yirmi yılını ormanda yaşayarak, odun keserek bahçesinde ürünler yetiştirerek stokladığı malları satarak geçinmişti bazen ufak tefek yaralanmalara da bakıyordu ama gerçek tedavi yeteneklerini kimseye göstermemişti.  Aslında iyi bir hayat denilebilirdi fakat sıkıcıydı. Yaşadığı yer sessiz bir yerdi kimse tarafından rahatsız edilmezdi, hatta köyün yaşlısı diye ilgi gösterenler bile olmuştu ama bilerek asla rahatsız edilmedi. Onun gibi birisini katiller katili olduğunu bilselerdi. Köylüler ondan bağışlanmayı bile dileyebilirlerdi. Romundan bir yudum daha aldı. Önündeki ışığını kapatan insanlar olduğunu fark etmişti. Gündüz olmasına rağmen han bir o kadar karanlıktı. Başını kaldırdı ve önünde dört haydut dikilmişti. Başını kaldırmasına rağmen yüzü görünmüyordu. Meraklı birisi olduğunu Bierta o zaman anlamıştı.

 

‘’Hey bunak dört kişilik yer kaplıyorsun burada. Buraya biz oturacağız’’ dedi. Borla romundan bir yudum daha aldı ve adamın önüne sürdü. Hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı. Masayı onlara bırakarak yanlarından geçti, ilerlemeye başladığı sırada ‘’Rom sizde kalsın’’ dedi ve yürümeye kaldığı yerden devam etti. O sırada sırtında yay olan adam yanına geldi ‘’İhtiyar paran varsa bize de ısmarla dört kişiyiz sadece bir rom bıraktın bize.’’ Diye söylendi. Adam onun kolunu sıkmak isterken Bierta onu bileğinden yakalamıştı. Diğerleri sırıtıyordu, karşılarında hiç direnmeyen ihtiyar vardı. Onu ne kadar yolsak kardır diye düşünüyorlardı. Kıyafetlerinin özensizliği ve kaderin kılıcını iyi saklamış olması ile durumu anlamamışlardı. Kılıcın üzerinde olan üç elması görselerdi o kılıcı sıradan birisinin taşımayacağını rahatlıkla anlayabilirlerdi. Bierta boşta olan elini kaldırdı.

 

‘’Hancı bu masaya bir şişe daha rom’’ dedi. Adamın elini bıraktı. Diğeri yanına doğru ilerliyordu. Hancı haydutların masasına hemen bir şişe rom koydu.  ‘’Ben şarap istiyordum ama’’ dedi bir tanesi’’ Yanına gelen. En arkada masada olan ‘’Uzun yoldan geldik kalacak bir yer gerek biraz da para verirsen tanıdığım en iyi ihtiyar olabilirsin’’ demişti. Bierta ‘’Kadında istersiniz değil mi?’’ diye sordu. Haydutlar gözleri açılmıştı. ‘’Neden olmasın’’ dediler hep bir ağızda.

Yaşayan Efsane 3 Bölüm

 Kelime Sayısı:480

3 Bölüm

Mektup

Sevgili Kral Gavanant

    ‘’Size iyi dileklerimi sunarak yazıya başlıyorum. Şehirlerinizden Krimorda idam edilmek üzerine bir çocuğum var. Onu almaya geleceğim bana zorluk çıkartılmaması karşılığında şehirde kimseye zarar vermeden ayrılacağım. Dediğim gibi olmaz çocuğumu idam etmeye kalkarsanız ve karşımda durursanız o şehirde yaşayan herkesi yok edeceğim. Nefes alan her şeyi yok ederim çünkü ben yok ediciyim. Eminim sizden önce yazdıklarımı okuyanlar olmuştur. Sizler bunu okurken ben yakında Krimorda olacağım. Oğlumu alıp şehri terk edeceğim başta söylediğim gibi. Gözünüzde Krimor değerliyse ona zarar gelmeden bu işi sonlandırabiliriz.’’

Yenilmez Efsane Borla

    Haberi mektubu okuduğunda Kralın yüzü sararmış ve solmuştu.  Onun ismini duymak bile kalp atışlarını hızlandırmıştı. Ellerinin titremeye başladığını fark etti ama kimseye belli etmemeyi kendisini kontrol etmeliydi. Borla ona apaçık tehdit savurmuştu. Bretoneska ile savaşın başlamasına az zaman kala duyduğu en kötü haberdi. Savaşı bir anda unuttu. Borla Bretoneska’dan daha büyük tehdit oluşturuyordu. Bedeni terlemeye başlıyordu. Bu buhranlı günlerinde savaşın kapıya dayanması yetmiyormuş gibi katiller katilinin yeniden ortaya çıkışı onu iyice sarsmıştı. Nefes almakta güçlük çektiğini fark edince üzerindeki elbisesinin düğmelerini açtı. Sinirliydi ve haberciye bağırıp küfretti. Tek tesellisi buydu zira haberci Borla’ya çalışan birisi değildi.  Kral

‘’Neden bana daha önce ulaştırmadınız ahmaklar!’’ diye söylendi. Haberi ilk alan haberci içeriği okuduktan sonra Kral Süvarisine vermişti. Kral Süvarileri özel atları olan seçkin birimlerdi. Oldukça hızlılardı ve en kısa sürede başkent Gimbru’ya ulaşmıştı fakat katiller katili onlardan çok daha hızlıydı. Haberci krala hiçbir cevap vermedi. Kral ne yapacağını bilemiyordu, düşünmesi ve doğru karar vermesi gerekiyordu. Onun oğlunun Krimorda bulunması onun işine yarayabilirdi fakat diğer taraftan katiller katilini karşısına almış olurdu. Onun ölümü başlanmayan savaşı durdurabilir krallık meclisinde kralın gücünü yükseltebilirdi. Onun oğlunu ellerinde tutamazlar ise bu krallığın sonu demekti. O şehri yok edebilecek güçteydi. Karşı gelirse bir şehri kaybetmekten fazlası olacaktı. Eğitim kamplarından bir tanesi o şehirdeydi. Yeni eğitilen askerler savaşta faydası olacağını düşünüyordu.  Kral

‘’Krimorda savaşçılarımızdan kim var?’’ diye sordu. Haberci öylece bekliyordu. Onu geri gönderdiler. Onun yanında bulunan adamlardan bir tanesi ileriye çıktı. Bu adam kralın fikir danışmanı ve krallık ile ilgili hemen hemen her şeyi bilen Sözcü Xea idi. Yaşlıydı fakat dirençli görünüyordu. Bir dizini ve başını öne eğerek eğildi. ‘’Lord Magran Savaş Lordu Fekas ve Yüce savaşçı Gereko var’’ dedi. Kral hiç düşünmeden kararını vermişti. Bırakın oğlunu alsın ona zorluk çıkarmayın. Bretoneskalar bize savaş açarsa onlara direnebiliriz ama katiller katilini karşımıza alamayız.’’ Dediğinde Sözcü söz istemek için söze karıştı.

‘’Yüce kralım Gereko, Fekas ve Magran onunla baş edebilecek güçteler.’’ Dedi. Kral ayağa kalktı o kararını çoktan vermişti.

‘’Xea sen yaşlısın bilirsin Bierta’yı. Tanırsın onu. Hedefine bir şey koyduğunda ölümün bile onu durduramayacağını anlarsın. Bırakın oğlunu alsın ona zorluk çıkarmayın. Gücümüzü Bretonaskalara yöneltmemiz gerek. Bu konuşma burada sona erdi.’’ Deyip yürümeye başladı, Ellerini titriyordu iyi dilekleri ve dualarını söylüyordu. Katiller katilinin oğlunu alıp gitmesi onun için en iyi seçenekti, şehirde birkaç masumun ölmesi veya şehrin toptan yok edilmesi onun için önemli değildi.  Şehirdeki askerlerin önemi kendisi için farklıydı.

Yaşayan Efsane 2 Bölüm

Kelime Sayısı:818


2 Bölüm

Bir Umut

  Kadın ‘’Neden engel olmadın?’’ diye sordu. Adam bir şey söylemedi. Kadını kaldırdı ve kolundan tuttuğu gibi sürüklemeye başladı, kadın bağırmaya başladı onu bahçe kapısına kadar sürükledi ve çitin üzerinden kadını dışarıya fırlattı. Kadın yerde yuvarlandı ve bağırmaya başladı. ‘’Qez!’’ dedi.  Askerler geriye dönüp baktılar Adam içeriye giriyordu. Qez yanındakilerle birlikte geri dönüyordu, arkadaşından istediği yayı ve ok verdi. Qez adam geriye dönerken sırtından vurdu. Adam sırtına saplanan ok yüzünden kapı eşiğine güçlükle tutunabildi.

Kalmukyada herhangi bir yer

     İhtiyar elini masaya vurdu ve biraz daha kımız istemişti. İki şişeyi bitirmesine rağmen hafif sarhoş olmaya başlamıştı. ‘’Bierta beklediğimiz gün geldi’’ dedi. Bu sesin kime ait olduğunu biliyordu eskiden çok güçlü olan şu anda ölmekte olan karanlık sesti bu. Masa biraz siyahlaştı ve Bierta’nın yüzüne baktı.

‘’7 yıl önce kaybettiğin çocuk tekrar ortaya çıktı idam edilecek. Onu kurtarmalısın’’ dedi. Güldü bu safsataya inanmıyordu. Her zamanki söylediği sözle cümleye başlamak istedi fakat cümle kurmak bile gereksizdi. Karanlık ses onun ilgilenmediğini görünce konuşmaya devam etti. ‘’Radax ve Biberli hanımın haberi yok çünkü çocuğun gücünü bilen kişiler öldürüldü. Ondaki karanlık gücü bilen yok. Bu son umut Bierta bunu kaybedersen gerçekten kaybetmiş olacaksın. ‘’ dedi.  Başını kaldırdı kimsenin görmediği ve sadece onun gördüğü bir zamanlar tüm karanlık gücü elinde tutan varlık artık bu gücü kaybetmişti. ‘’Sen de kaybettin’’ dedi.

‘’Eğer onu idamdan kurtarırsan kazanmak ve geri dönmek için bir şansın olacak. 20 yıldır ortalıklarda yoksun hiç orduya ne olduğunu düşünmedin mi?’’ diye sordu. Bierta ‘’Hayır’’ diye cevap verdi. Bierta ayağa kalktı, merdivenlere doğru yürüyordu. Karanlık varlık ‘’Umutsuzların umudu ol’’ diye fısıldadı kulağına.  ‘’Başkalarının sözleri sadece o kişiler söyleyince anlamlı.’’ Dedi.  Duvardan güç alarak yukarıya çıktı ve odasının kapısını açıp içeriye girdi. Kapıyı kapattı. Odanın kenarında duvara bitişik bulunan sandalyeye oturdu ve masaya yanaştı. Karanlık varlık biçimsiz duman şeklinde göründü. ‘’Nerede?’’ diye sordu.

‘’Krimor Şehri Culdan Krallığına ait. ‘’ dedi. ‘’Hmm, halen Kral Galvan(Gavanant) elinde demek. ‘’ dedi. Ceketinin cebinden Yundan kuşuna ait tüy çıkardı, diğer taraftan siyah sayfa ve siyah zarf çıkardı.  ‘’Dediğin gibi olsun yıkıl karşımdan’’ dedi.  Varlık kaybolmuştu. Bierta(Borla) ‘’Her şeye sıfırdan başlamak’’ diye mırıldandı. Yundan kuşunun kanlı tüyü ile siyah sayfaya Krala yazı yazmaya başladı. Kurt mührünü koydu, kanın kurumasını bekledikten sonra sayfayı katladı ve siyah zarfın içine koydu. Zarfı kumaş parçası ile sardı.  ‘’Ufaklık!’’ diye bağırdı.  Çocuk içeriye girdiğinde yüzünün üzerine kapaklanmıştı, çabucak ayağa kalktı, burnu kanamıştı. ‘’Buyurun!’’ dedi.

‘’Bunu Siyah Düşler hanında Ozan Sazan’a götür.’’ Dedi. Çocuk Biertanın verdiğini aldı. Bir de ona Kara mangır uzattı. ‘’Bunu da yanında ver ama sakın kimseye gösterme yoksa parmaklarını kesip yediririm sana bu da bedeli 100 gümüş. ‘’ dedi. Çocuk biraz ürpermişti ama daha önce Siyah Düşler hanına girmişti. Dünyanın en tehlikeli hanlarından bir tanesiydi. Efsanelerin bile bu handa içtiği söylenirdi.

  Çocuk handan çıktıktan sonra hiç durmadan koştu, yorulduğunda soluklandı ve tekrar koştu. Bilinmeyen ihtiyardan tarafından verilen haber 100 gümüş değerinde idi. Hancı bunun 80 gümüşünü kendine alsa bile 20 gümüş son zamanlarda elde ettiği en büyük kazançtı. Bir aylık kazancını tek seferde almıştı. Siyah düşler hanına geldiğinde içeriye girdi. Şehrin en eski ve en bakımsız hanıydı ama dünyanın en iyi içkileri en güzel müzikleri ve en güzel kadınları ve erkekleri bu handa bulunurdu. En çok para kazandıran işlerde buradaydı. Hiçbir normal insanın içeriye girmeye cesaret edemediği yerdi. Çocuk içeriye korkmadan girdi, çünkü bu handa çocuklar ve haber getiren kişiler asla öldürülmezdi. İçeride Ozan Sazan’ı buldu. Haber ulaştırmak için en güvenilir kimseydi bunun bedeli çok pahalıydı. Eğer haberlerden güvercinlerin, atmacaların, kartalların, denizlerin, rüzgarların, okyanusların ve diğerlerinin haberlerinin olmamasını isteniyorsa tek haberci Ozan Sazan’dı. Haberlerini şarkılarını ile sarıp Kalmukyanın her yanına güvenli şekilde gönderebilirdi. Krallıklar bile bazen ona ihtiyaç duyarlardı.  Çocuk giriş katta bulunan son odaya gitti ve kapıyı çaldı. Sazan ‘’Kim?’’ diye sordu.

‘’Çok önemli haber için buradayım. Ne olduğunu ve kimin gönderdiğini bilmiyorum ama çok önemli gerçekten eğer içeriye almazsanız parmaklarım kesilerek yemek zorunda kalacağım.’’ Demişti. Sazan ‘’Kapıyı aç’’ dedi. Çocuk içeriye girmişti. Masanın başında Ozan elindeki sazı duvara yaslamıştı. Oturmasını söylemişti. Çocuk elinde olanı ona verdi. Ve Ozan bıçağını çıkardı. ‘’Eğer haber yeterince önemli değilse dilini kesip sana yutturacağım.’’  Dedi. Ozan kumaşı biraz açtığında yüzü değişti. Çocuğu başından savdı ve ona 200 gümüş para verdi. Çocuk gitmeden önce Kara mangırı masaya koydu. Çocuk sevincinden uçmayı öğrenebilirdi bu gecede kazandığını başka hiçbir zaman kazanmamıştı.  Odanın kapısı kapandığında kumaşı tamamen açmış ve siyah zarfı görmüştü. ‘’Kara Mangır ve Siyah zarf

    Zarfın üzerinde Culdan kralına yazıyor ve Kurt mührü vardı. Ozan bunun tam anlamında ne olduğunun farkında idi. Çift korumalı bir şarkı yazması gerekiyordu. İyi bir heybeye konması gerekiyor ve elindeki en iyi haberci bu haberi ulaştırmalıydı. ‘’Efendi Bierta’ya ait olmalı. Krala bir mektup ya bir tehdit ya da apaçık savaştır.’’ Diye mırıldandı. Sazını eline aldı şarkısını söyledi. İki farklı şarkı ile zarfı korumaya aldı. Bu koruma zarfı tehlikelerden korunmasına sebep değildi. Sadece bu zarftan Kalmukyada hiçbirinin haberi olmaması anlamına geliyordu. Heybeye yerleştirdi ve duvara üç kez yumruklardı. Haberci geldiğinde ‘’Culdan kralına gidecek. Önemi ölüm gibi unutma!’’ dedi.

Yaşayan Efsane 1 Bölüm

Kelime Sayısı:730 


1 Bölüm

Başlangıç

 

Krimor Şehri

Culdan Krallığı

 

      Şehirde son zamanlar askeri hareketlilik vardı. Savaşa çok az kalmıştı. Kralın garnizon birliklerinin hazırlanması söylüyordu. Askeri eğitimler son derece hızlanmıştı. Büyük küçük meydanlar etrafı kapatılmış askeri eğitime verilmişti. Şehir pazarları ara sokaklara ve ana sokaklara dağılmıştı. Halk bir şeylerin farkında idi, savaşın yaklaştığının biliyorlardı fakat askerler ağzından en ufak laf bile çıkmıyordu. Üst düzey komutanlar tam olarak ne olup bittiğinin farkında idi ama kimseye haber vermiyorlardı. Ordu hazırlanıyordu fakat ordu neye hazırlandıklarını bilmiyordu. Kim geliyordu? Kötüler mi? İsyancılar mı? Krallıklar mı? Yoksa Efsane mi? Şehrin ara sokaklarında çocukların dışarıya olduğu zamanlarda sekiz çocuğu yere yığmış bir çocuk vardı. Diğer çocuklar çoktan haber vermişlerdi en büyük ağabeyi yola girmişlerdi.

Kadran! Seni piç diyerek bağırıyordu. Çocuk nefes nefese kalmış terlemiş hırpalanmış yüzü kan içinde elbiseleri yırtılmıştı. Dokuzuncu ve en büyük kardeşe baktı. Diğer sekizini dövmeyi başarmıştı. Ayakta zor duruyordu. Dokuzuncu geldiğinde diğerleri ona yer açtılar. Kadran güçlükle ayakta duruyordu. Kavgalarda çok başarısız olmasına rağmen sanki içi tarif edilemez duygularla dolmuş ve onun sayesinde sekiz çocuk dövmüştü. Kendisi yaptıklarına inanmasa da çocuklara baktığında onları bu hale kendisinden başka kimse getirmemişti.  Herkes şaşkındı ondan beklenmeyen hareketleri yapmıştı. Dokuzuncu bile duyduğunda üç kez tekrarlatmıştı söyleyen çocuğa. O Kadranın neredeyse iki katı uzunluğunda ve iriliğinde idi. Kadran ona karşı sansı olmadığını biliyordu. Onun saldırmasını beklemeden yumruk attı, dokuzuncu yumruğun yanında durdu ve Kadran ile göz göze geldi. Kadranın gözü açılmıştı. Karnına bir yumruk yüzüne bir yumruk alarak kendisini toprağın üzerinde yüzü koyun yatmış buldu.

   Ellerini toprağa verip kalkmaya çalıştığında dokuzuncu üzerine basmıştı.  Saçından tutup başını yukarıya kaldırdı. ‘’Kardeşlerime bulaşmanın ne demek olduğunu öğrendin mi?’’ diye sordu. Kadran’ı ters çevirdi ve yüzünü yumruklamaya başladı, bir süre sonra elleri kan içinde kalmış ve acımaya başlayınca tekmeleriyle devam etti. Bunu izleyen çocuklar dokuzuncuyu ayırdılar. Askerlerin geldiğini söylemişlerdi. Çocuklar oradan uzaklaşırken iki asker Kadran’ın başına gelmişti. ‘’Ölmüş mü?’’ diye sordu. Diğer adam kulağını ağzına verdi. Nefes aldığını hissedince ‘’Hayır yaşıyor’’ dedi.  Adam çocuğu revire götürmek için kucağına aldı.

  Doktor çocuğa iyice baktı ve inceledi. Onda bir tuhaflık olduğunu anlamıştı fakat ne olduğunu bilmiyordu. Ailesi bulundu. Kadran gözünü açmamıştı yanına gelen babası onu dürttü. Sinirlenmişti oğlunun kavgalara girmesine alışmıştı fakat bu sefer ki diğerlerinden farklıydı epey dövmüş ve dövülmüştü.  Doktor onların birkaç dakika konuşmasına izin verdi.  Başka bir iş yapmak için odadan çıktı. Babası etrafta kimse olmadığını fark edince ‘’Sana bunu kim yaptı?’’ diye sordu.  Kadran ‘’Dokuzuncu ama diğer sekiz tanesini dövdüm bunu nasıl yaptım bilmiyorum.’’ Dedi. Babası dalmıştı ‘’Bunu nasıl yaptığını biliyorum’’ diye mırıldandı. Kadran onun tam olarak ne söylediğini anlayamamıştı.  ‘’Ben doktor ile konuşayım evlat’’ dedi. Ayağa kalktı ve dışarıya çıktı, yürümeye başladı parası yoktu kaçmayı düşünüyordu fakat askerlerin içinde nereye kaçabilirdi? Bilmiyordu.  Yürümeye başladığı koridordan aşağıya indi, kapıya geldiğinde masanın başında oturan asker ‘’20 gümüş borcun’’ dedi. Adam ellerini cebine atsa bile o kadar parası olmadığını biliyordu. Çocuğu rehin alacaklar veya kendisinden hep alacaklardı. Onu görmesine bile izin vermeyeceklerdi. O sırada Doktor içeriye girdi askerden müsaade istedi adamın kolundan tutup girişteki odaya soktu.  Doktor odanın girişinde adama 20 gümüş uzattı. Adam

‘’Ben dilenci değilim doktor.’’ Dedi. Doktor adamın elini tuttu ve 20 gümüşü adamın eline koydu. ‘’Biliyorum olmadığı çocuğun gücünün farkındayım o yüzden veriyorum bu parayı bu çocuğu buradan hemen al götür.’’  Dedi. Adam ‘’Korktuğum şey değil mi?’’ sordu. Doktor ‘’Sanırım evet kanında mevcut eğer bu öğrenilirse onu hemen idam ederler. Önümüzde bir savaş var bu karışıklık sayesinde buradan çıkabilirsin.’’  Dedi. Doktor adamın daha konuşmasına izin vermeden odadan dışarıya çıkardı. Adam odadan dışarıya çıktıktan sonra 20 gümüş verdi. ‘’Oğlumu sabah alacağım 25 gümüş’’ dedi. Asker gümüşleri aldı ve gitmesine izin verdiler. Adam oradan hızlıca uzaklaştı.

   Evde hareketlilik vardı. Dışarıda askerler bekliyordu ve Askerlerden rütbeli olan içerideydi. Adam evinin önüne geldiği zaman askerlere baktı. Ön bahçede dörtten fazla asker vardı. Asker ‘’Toz ol buradan’’ dedi. Adam evini gösterdi. ‘’Burası benim’’ dedi. Asker ‘’Qez evin sahibi geldi.’’ Diye bağırdı.  Aradan bir dakika geçmeden Qez dışarıya çıktı.  Ve yanında kileri alıp adamın evini terk etti. Adam içeriye hızlıca girdi. Karısı yeni üzerini değiştiriyordu. Adam yatağın üzerine oturdu. Karısı biraz şaşırmıştı adam tepki vermemişti. Ne düşündüğünü merak etmiyordu. Ne olursa olsun Qez onu kurtarırdı. Kumaş dükkanında işler iyiye gidiyordu. Kocasına para koklatmıyor ama kendisi giderek güçleniyordu.

‘’Bir şey demeyecek misin?’’ diye sordu.  Adam kadının yüzüne baktı. ‘’Orospuyla işin bittiği zaman hiçbir şey demezsin’’ dedi. Karısı ona vurmak istedi, Adam ayağa kalkıp karısını bir tokatla yere devirdi. ‘’Biliyordum başkaları ile yatıp kalktığını. ‘’ dedi.

Blogger Otomatik Müzik Ekleme

Youtube kopyalanan müzik linkinin yanına ?autoplay=1 koyayak eklenilen müziğin otamatik çalışmasını sağlayabilirsiniz.

Geçiçi Süreliğine Buradayız

 Wordpress yine çökmesi alakasız ilaç sitelerine boğulmamız neticesinde gine blogspot geri döndük. Nostalji yapıyoruz.