Kelime Sayısı:794
6 Bölüm
İdamdan Önce
Yaşlı adam ‘’Bir şeye ihtiyacın mı
var yaşlı adam? Yardımcı olabilirim demişti. Bierta başta onu yaşlı gibi
düşünse de değildi yüzü genç sayılırdı sadece saçlarına beyaz çok önceleri
düşmüştü. Orta yaşlı birisiydi. Kendisinin tehlikeli olduğu fark etmiş ve ona
temkinli yaklaşmıştı. Bierta bunun farkındaydı. Bierta başını biraz kaldırdı ve
bakırcıya baktı. ‘’Göz gezdiriyordum’’ dedi ve oradan ayrıldı. Dükkânın
kenarından dolaştı ve kalabalığa karıştı. Bu sefer daha kontrollü davranıyordu.
İç surlara giriş kapısına yakındı. Surun giriş kapısında altışarlardan oluşan
iki grup vardı. Surun tam önünde içeriye giren kişileri denetleyen iki kişi
vardı. Güvenlik önlemleri alınmıştı. İçeriye sesli girmek mahkumların hepsinin
idam edilmesine veya kaçırılması anlamına geliyordu. Bierta bu riski göze alamazdı. Surlar fazla
yüksek değildi. Dört, beş metre yüksekliğindeki surları inceledi. Oldukça
bakımsız görünüyordu. Surlarda çatlama ve kopmalar meydana gelmişti. Bierta bu
yaşında tekrar surlara tırmanıp tırmanamayacağını düşünüyordu. Yirmi yıldan fazla
süredir surlara tırmanmamıştı. Bedeni zindeydi onun tek düşündüğü hızdı. Elini
iç cebine attı. İki gümüş kesesine attı. Onları eline aldı, keselerin ağzını
açtı. Her şeyi rasgele yapmak zorundaydı.
Karışıklık çıkarmanın zamanı gelmişti. Keseleri havaya attı ve keselerin
içindeki gümüşler yere dökülmeye başladı. Kalabalık bir anda onun olduğu yere
toplanırken o da yerden topluyormuş gibi aralarından sıyrıldı ara sokağa girdi.
Normalde az gümüş herkesin ilgisini çekmezdi. İki kesede çok doluydu. Gökyüzünde
aşağıya birbirlerine vurarak düşen gümüşler bütün ilgiyi oraya toplamaya
yetmişti. Civarda bulunan askerlerde
görev yerlerini terk etmişti toplamak için. İnsanlar ve birtakım askerler
birbirleri ile kavgaya tutuşmuştu önce yerdekilerin hepsini alacaklardı sonra
güçlü olan diğerinin elindekini alacaktı. Bierta kalabalık ve gürültüden
çabucak uzaklaşmıştı. Kapıya yakın
askerler kılıçlarını çekmişlerdi ne kadar kalabalıkta olsalar dalgındılar zira
Bierta’nın gümüş saçmasını kimse görmemişti. Bierta şapkasını kaldırdı, kapalı
gözlerini açtı. Gözleri mavi renkten siyaha dönüştü. Eline iki bıçak aldı ve
duvara bıçakları sokarak tırmanmaya başladı. Kapıda ki askerleri kılıçtan
geçirmeden geçmesi mümkün değildi.
Biertar zorlanıyordu ama çabucak
alışmış zaten alçak olan surların en tepesine yükselmişti. Etrafına hiç
bakmadan karşıya geçti ve aşağıya indi. Birkaç bıçak vurdu sura sonra aşağıya
atladı. Bundan sonra sur engeli yoktu. İdam yerine gidecekti vakit henüz
yanaşmamıştı ama süresi daralıyordu.
Yolda giderken ‘’Hey sen’’ diye arkasında seslendi. Bierta yürümeye devam etti, arkasından gelen
sesi duymuştu ama duymazlıktan geldi. Hızını yükseltmedi fakat yavaşlamadı
da. Asker arkasından koşarak sesleyerek
geliyordu. ‘’Hey millet buraya gelin’’
diye bağırdı. Bir kez daha seslendiğinde Bierta durdu ve arkasına döndü. Asker
onun yanına gelmişti, elini kılıcına atmıştı fakat henüz çıkartmamıştı. Asker
‘’Nereye ihtiyar?’’ diye sordu. Bierta heybesini gösterdi. ‘’Elimde
kitaplar var onları sahafa satmak için buradayım.’’ Dedi. Asker heybesini
açtırdı ve kitaplara baktı, diğer askerler etrafını sarmıştı. Ne olacağının
farkında idi. Asker ‘’Ne kitabı?’’ diye sordu. Bierta ‘’Okuma yazmam yok para
edebileceğini düşünerek getirdim.’’ Dedi.
Asker ‘’Sur dışında sahaflar alır onlara git.’’ Dedi. Bierta ‘’Onlara gittiğimde sur içindekiler
alır dediler.’’ Dedi.
‘’Geri git ihtiyar! Bunu geri götürün!’’ dedi. Askerler koluna girmek
istediğinde Bierta onlara durmasını işaret etti ve kitabını geri istedi. Asker vermedi ve diğer kitaplarına
baktı. ‘’Diğerlerine bakayım’’ dedi.
Bierta diğerlerini çıkarttı ve askere uzattı. O sırada bir asker ona detaylıca
baktığında bir şeyler sakladığını sezmişti.
‘’Üzerini arayalım.’’ Dedi. Asker
Bierta’nın üzerini aradığında kılıca denk geldi. Sonra da bıçaklarını buldu.
‘’Bir kılıç ve iki bıçak, kanca halat ve epey fırlatma bıçağı’’ dedi. ‘’İhtiyar
için fazla değildi üzerindeki yavaşça çıkar.’’ Dedi. Bierta
‘’Haydut gibi mi görünüyorum? Bunun için fazla ihtiyarım. Sadece güvenlik
için’’ dedi. Askerlerden birisi. ‘’Eğer kapıdan girdi isen bütün silahlarını
alırlar. Yani kapıdan girmedin. Senin gibi birisi başka girebileceği yerlerde
var ama bunlar yasal değil’’ dedi. Başka
bir asker
‘’İhtiyarsın fakat yaşlı olman bazı şeyleri göz ardı edeceğimizi
göstermiyor bizimle geliyorsun’’ dedi. Bierta ‘’Peki başka çarem olmadığını
düşünüyorum.’’ Dedi ve belindeki iki bıçağı eline aldı. Önce elinde kitaplarını
olan askerin omzundan aşağıya bıçağı soktu, diğer askerler kılıçlarını
çıkarmışlardı, arkasına döndü, hızlıca askerin hamle yapmasını beklemeden
askerin alt çenesinden bıçağı soktu. Gelen kılıç saldırısını o askeri kendine
çekerek önledi. Saldıran asker onun göğsüne hedeflemişti. Kılıç içeriye
girdiğinde asker çıkarmaya uğraşıyordu. Bierta o askerin yanına geldi ardı
ardına bıçak darbelerini adama indirmeye başladı, adam yere düşerken kılıcı
diğer adamdan çıkartarak yanında saldırmak üzere olan adamın elinde kılıcı olan
kolunu keserek yere düşürdü. Adamın ağzını tuttu ve ona yakınlaşarak kılıcın
tamamını onun içine sokup çıkardı. Diğer asker kaçmaya çalışırken kılıcı ona
fırlattı ve sırtından vurarak onu yere düşürdü.
Bierta kitaplarını alıp heybeye
tekrar koydu, cesetleri saklamak ile uğraşmadı. ‘’Sessizce girmek istedim fakat
başaramadım. Umarım oraya ulaşmadan idam edilmemiş ol!’’ dedi ve devam etti.
‘’Eskisi gibi artık önem vermiyorum anlaşılan detaylara’’ diye sözlerini
bitirdi. Kendi kendine konuşuyordu. İdam
yerine çok az kalmıştı. Kalabalık şehirde yeniden geri dönmüştü, başka bir idam
gününü hatırladı ve onda idam edilecek kişileri kurtarıyordu. Yıllar sonra
tarihin tekerrür ediyordu. Gürültülü dönmesi bütün dünyayı ayağa kaldıracaktı.
Hayatının son demlerinin en büyük anlamını oluşturacaktı, bir evlat belki de
yetiştirdi son evlat olacaktı. Efsanenin ayak sesleri sessiz ama büyüktü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder